Çok Uzaklara Gideceğim


Bi yamaç paraşütüyle çok uzaklara gideceğim.
Zenciler bana parayı romen rakamlarıyla getirin.
-Pacewon


Cennet Bahçeleri

Sonunda!
Kavuşuyor, karışıyorum köyümün ormanlarına.
Baharın gelişini haykırıyor, gür meşelerin yeşil yaprakları
Bağır! Çağır! Ey yüce orman!
İki kolum iki yana açık... Gözü kapalı yalın ayak,
Çimlerin ıslak omuzlarında dans ediyorum.

Buz! Üşüyorum yüreğimin içine kadar
O hararetli, hareketli vahşi yüreğim
İçinde vaktiyle huzur vardı
Aynı şu gecede tarlalardaki gibi...
Kış Gecesi - Nikolaus Lenau

Senai Âmine, Namárië...

Bardo

Kabuslarımada son vermiyor artık sabahın ilk ışıkları.
Kanıt değil uyandığıma güneşin doğması.
Bana verdiğinle bu hale geldim bak, bunlar;
Ayırt edemediğim gerçekle rüya arasındaki dünyanın, insomnia artıkları.

Bişey sorcam ne fark ederki bunun bir rüya olması?
Acı olan; gerçek, rüyasında da hala seni seviyor olması.
Hadi diyelimki gerçek sandığım şeyinde bi ihtimal rüya olması.
Uyandırmasınlar o zaman istemiyorum, bu bir rüya olmasın.

Ey gençliğimin ormanları! Şimdi,
Çıkıp gelsem, tanır mısınız beni?
Serper misiniz uğultulu yüreğime
Uzandığımda gölgenizdeki o suküneti
Tıpkı eski günlerdeki gibi

Etkilendiğim Sözler

Bana göre bir insanı tanımanın en iyi yollarından biri, ona hayallerini anlattırmaktır. Sizi heyecanlandırmıyor, kafanızda şimşekler çaktıramıyorsa o insanın ne size, nede sizin ona verebilecek hiçbir şeyiniz olamaz. Olabilir ama bence bunların dışında onlar hiçbir şeydir. Karamsar, sürekli koşullardan şikayetçi, en büyük fikirlerde bile olumsuzluklar arayan kişilerin birşeyler yapabileceğinden pek emin değilim.

Benim arkadaşlarımın çoğu ölü. Mesela Wilde yada Tesla. Yaşayan insanlardan ne şekilde yaşamayacağımı; ölülerden ise nasıl yaşayacağımı öğrendim.

I make themes for Plank Dock.

Eray-Beyaz

Eray-Siyah

Eray-Siyah-Cizgi

For the installation "HEPSİ" click on the link.

Ölüm Yolu Bile Mükemmel Bize

Ölüler diyarı burası: Öyle karanlık ve ürpertici azapların bulunduğu gelinmek istenmeyen bir yer değil; tasarımıyla insanı büyüleyici, hayret verici bir yer. İnsan minnettarlığını gizleyemiyor ve diz çöküyor bu muhteşem tasarım harikası diyarın verdiği özgürlük karşısında. Tabiattan ilham alınarak tasarlanmış sanki. Her bir dokunuşta bana bir şeyler anlatılmaya çalışılmış, sanat eseri çıkarmaktan başka. Neden yaşadığını sorguluyor insan; ölmek varken ve en muhteşemi, o bilindik insanı sıkboğaz eden "ben" diyen yaratıklardan da yok burada. Hatta.! Hatta içinde kaybolduğumuz; bir lokmacık bizi, çiğnemeden yutan zaman diye yarattığımız o algı da.

Ölüler diyarı burası: Yaşarken ölenlerin, tabiatın henüz gökken olgunlaştırdığı, yüzü tutsa da tutmasa da kendileriyle yüzleşenlerin diyarı. Gençken büyüyenlerin, bambaşka zamanlarda yaşayanların diyarı.

Ah! Bilirim! Bilirim.
Karanlık bir hastalık çökecek,
Gür bir orman gibi olan ruhumun üstüne;
Yavaş yavaş çürüyeceğim, ne kalabalir ki geriye!

Tanıyamayacağım hiç kimseyi
Ve kader çaresi yok bunun.
Alıp götürecekler, beni seven herkesi;
Düşünce önüme tedirgin yeşil bakışım!

Savaş Şiiri

Rüzgâr tüm siperleri kuşatmış, kıyıya sürüyor dalgaları
Kıyı boyu o hazınlıklı ses; dalgaların kemik çıtırtıları.
Yoktur belki böyle bir şey,
Diplerde yaşadığını sanan aptal sulara inat dalgalar,
Özgürlüğe koşup tırmanmak istiyordur kayalıkları.

Yine de bu bir savaş;
Elinde gece kokulu silgisi; gölge, güneşe düşman,
Yok edinceye dek siliyor onu bu topraklardan.
Eğer yoksa böyle bir şey;
Gölgenin serinliğine âşıktır güneş alev alev yanan
Gölge kaçandır güneş kovalayan